Türkiye’nin yumuşak gücü

Share

 

 

İskender Öksüz

Milletlerin bir sert gücü var, bir de yumuşak gücü.

Sert güç hemen akla gelenlerdir ve daha ziyade askerlikle ilgilidir: Ordunun kuvveti, caydırıcılığı, sınırları ötesine güç gönderebilme kabiliyeti…

Yumuşak güç, dışarıdan veya içeriden o ülkeye bakanların hissettikleriyle, düşündükleriyle ilgilidir. Dışarıdan kutusunda; kültür değerleri, tarih boyunca diğer milletlere yardımı, hatta ülkeye gelen turistlerin olumlu intibaları vardır. İçeriden kutusunda da, vatandaşların ülkeyi sevmelerinin sebepleri bulunur. İnsanın vatanını, milletini sevmesi doğma bir özelliktir. Tarih ve o tarihi inşa eden insanların hatıralarından kaynaklanır… Ama bu sevgiyi yükselten veya alçaltan etkiler de vardır: Kendimiz ve gelecek nesillerimiz için ümidimiz; hayallerimizin ülkede gerçekleşme ihtimali. İnsanların bir birine severek bakışı, yardımlaşması, güveni… Sokağa adım attığımızda bize gülümseyen yüzler… Yumuşak güç cebir değişkeni gibidir. İllâ pozitif değildir; negatif de olabilir. Bir ülke dışarda ve içerde, sevgi, sempati, çekim yerine iticilik, ikrah ve nefret de geliştirebilir.

Türkiye ile tersleşmek veya dost olmak

Galiba sert güçle yumuşak gücün yanına bir de ekonomik gücü koyabiliriz. Ekonomik gücün sert gücü nasıl destekleyeceği açıktır. Parasız ordu olmaz. Napolyon’un dediği gibi, ordular mideleri üstünde ilerler. Ekonomik güç yumuşak gücü de destekler. Yurt içinde, yukarıda saydığımız insanlar arası ilişkileri, geleceğe dair ümitleri güçlendirdiği gibi, dışarda da ülkenin bir çekim merkezi olmasına yardımcı olur. Güçler birbirini güçlendirir. Tersine, birindeki zayıflık, diğerlerinin gücünü de emer, bitirir.

Ekonomik güç, milletlerarası ilişkilerde de etkili. Türkiye’nin sevgisini kazanırsam ne olur? Türkiye’nin düşmanlığını kazanırsam ne olur? Bu soruların cevabını yalnız sert güçte bulamazsınız. Ekonomik ilişkinizi de düşünmek zorundasınız. Aranızda ticaret ilişkisi olan ülkeyle tersleşmek istemezsiniz değil mi? Ya yumuşak güçle tersleşmek… Diğer ülkelerin sevgiyle baktıkları bir Türkiye’yle de tersleşmek istemezsiniz.

Taha Akyol’un 20 Ekim 2021 tarihli köşesi gerçi ağırlıklı olarak hukuk notumuz hakkındaydı. Hukukun üstünlüğünde bulunduğumuz, pek de parlak olmayan konum hakkında. Fakat takdir edersiniz ki aşağıdaki değerlendirmesi sadece hukuk üstünlüğünün değil, gerek yumuşak gücümüzün, gerekse ekonomik gücümüzün toplam sonucu hakkında verilmiş bir hükümdür:

“2008 yılında Türkiye 151 devletin oyunu alarak BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine seçilmiş, ülkemizde çok haklı bir diplomatik zafer sevinci yaşanmıştı. Amerika, Avrupa, Araplar bize oy vermişti… Bugün kaç devletin desteğini alabiliriz?!”

İndekslerin söylediği

19 Ekim’de, TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısı vardı.

YİK Başkanı Tuncay Özilhan’ın sözleri dikkat çekici: “Cari açık ve bütçe açığına beceri açığı, bilgi açığı, liyakatli kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor… Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor.

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, hukukun üstünlüğü endeksindeki yerimizden şikâyetçi: “139 ülke içinde 117’nci sıradayız.

Toplantının konuğu Profesör Daron Acemoğlu’nun çizdiği tablo daha kapsamlı ve daha vahim: “Türkiye’nin özellikle son 5-6 sene içinde Mali’den sonra en çok kurumsal kötüleşme geçiren ülke olduğunu aktaran Acemoğlu “Hangi kurumsal indekse bakarsanız, Türkiye’de son 15 sene içinde birçok gerileme var. Bunların içinde özellikle medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü var.”

Bu insanlar siyasetçi değil. İş adamı ve bilim adamı.

Yukarıda sayılanların hangisi sert, yumuşak, ekonomik güçle ilgili diye sınıflandırın bakalım…

Güçsüzlük taviz getirir

Şimdi sormak lazım, bizi bugünümüze getiren hareketlerin hepsi için, “değerdi” diyebilir misiniz? Hani asil mi, kıymetli mi ne bir yalnızlığımız vardı ya… Bu yumuşak güçsüzlük değil midir? Bu hâle gelişimizde iç politikada avantaj sağlamak için yedi düvele çektiğimiz “Eyyy!”lerin payı var mıdır dersiniz? Veya illa yabancı bir siyasî-dinî hareketi, İhvan’ı Müslimin’i destekleyeceğiz diye devirdiğimiz çamların?

Daha kötüsü var. Yumuşak veya sert. Güçsüzlük, güçsüzlüktür. Zaten sert, yumuşak ve ekonomik güçleriniz arasında su geçirmez duvarlar yoktur. Birindeki kayıp hızla diğerini de etkilemeye başlar. Sonra âcil ihtiyacınız olan bir şeyi, mesela bir krediyi veya bir silahı almak veya bir tehdidi savuşturmak için vahim tavizler vermek zorunda kalabilirsiniz. Maazallah egemenliğinizden, toprağınızdan, en hafifi, millî servetinizden… Kıbrıs’tan Mısır’a, 19. asırda kaybettiğimiz birçok toprağı, yenilerek değil, borçlarımıza karşı rehin vererek kaybettik. Gerçi, “Hukuku şahaneme halel gelmemek şartıyla” diye şerh koyduk ama dinleyen olmadı.

Ne dersiniz? Yumuşak gücümüz, ekonomik gücümüz, görece arttı mı?

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.