OBEZ BİR TOPLUM MU OLUYORUZ?

Share

 

 Prof. Dr. Osman BEYAZOĞLU

 

Obez ve obezite nedir?

Kilolu ya da aşırı kilolu insanlar obez olarak tanımlanmaktadır.  Obez olanlarda görülen rahatsızlıklar obezite olarak adlandırılmaktadır. Kimler obezdir ? Nasıl gruplandırılır? Gruplandırma vücut kitle indeksine göre yapılmaktadır.  Vücut kitle indeksi:  Bir insanın ağırlığının boyunun karesine bölünmesi ile ortaya çıkan değerdir. Bu değer 30’un üzerinde olanlar fazla kilolu ya da obez olarak kabul edilmektedir.

Zamanımızda obezite, en önemli sağlık sorunu olarak görülmektedir.  Dünya sağlık örgütü obeziteyi kronik hastalık olarak kabul etmektedir. Sindirim sistemi, solunum sistemi, kalp damar sistemi, hormonal sistem gibi sistemleri etkileyen ve insanlarda meydana gelen birçok hastalıkla ilişkili olduğu kabul edilen bir hastalıktır. Obez olanlarda görülen hastalıklar arasında kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, eklem rahatsızlıkları,  kolesterol yüksekliği, böbrek taşı oluşması, safra kesesi rahatsızlıkları,  kısırlık, solunum yolu rahatsızlıkları ve bazı kanser türleri yer almaktadır.

Türkiye’de obezite

Yapılan araştırmalara göre obezite,  bilhassa son 20 yılda bütün dünyada hızla artan bir sağlık sorunudur.  Ülkemizde 20 yıl öncesine göre çok fazla artış olmuş,  artık bir sağlık sorunu olarak geç de olsa gündemde yerini almıştır.  Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 2018 yılında yayınladığı rapora göre Türk toplumunun % 32’i obezdir.  Son yıllarda Türkiye, obezite sıralamasında dünyada ön sıralarda ve Avrupa ülkeleri arasında birinci sıradadır.  Bu sonuçlara bakınca insan aklına şu soru geliyor,  obez bir toplum mu oluyoruz ?.  Aynı zamanda ülkemiz dünyada kalp-damar hastalıkları sıralamasında ilk sırada,   şeker hastalığı da son yıllarda çok artmış,  ülkemiz insanlarının % 14’ü şeker hastası olduğu görülmektedir. Bu oran Avrupa ortalamasının yaklaşık 3 katı, dünya ortalamasının 2 katıdır.   Bu hastalıklar obezite ile yakından ilişkilidir.

Türkiye’de obezite neden artıyor?

İnsanlarda kilo artışında birçok etkenin olduğu söylenebilir.  Ancak en önemli 2 etken öne çıkmaktadır.  Bunlar beslenme ve fiziksel aktivitedir.  20 yıl önce 30 yıl önce bu konu gündemde değilken bugün mücadele etmemiz gereken bir hastalık olarak karşımıza çıkmışsa, bu süre içinde neler değişti bunları irdelememiz gerekir.  Evlerde yemek yapmayı unuttuk,  dışarıda yemek yeme, dışarıdan yemek ısmarlama, hazır gıdaları daha fazla tüketme şeklinde beslenme alışkanlıklarımız değişti. Marketlere gittiğimiz zaman rafları dolduran gıdaların çoğunun işlenmiş gıdalar olduğu görülür.  Besinlerin raf ömürlerini artırmak, aynı zaman da daha lezzetli olmasını sağlamak için çeşitli katkı maddeleri, diğer bir deyimle kimyasallar kullanılmaktadır.  Bunların tüketilmesi ile başta obezite olmak üzere sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır.  Birçok gıda katkı maddesi kullanılmaktadır.  Katkı maddelerinin karaciğer yağlanması, kalp damar rahatsızlıkları, obezite ve tansiyon sorunlarına yol açtığı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur.    Örneğin,  2005 yılında Kaliforniya’da yapılan bir çalışmada katkı maddesi olarak çok kullanılan früktoz ile ilgili bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada normal şeker kullanılarak üretilen ürünlerle,  mısır şurubu (früktoz ağırlıklıdır) kullanılarak üretilen ürünleri tüketenler iki gruba ayrılarak bir süre takip edilmiş, süre sonunda mısır şurubundan üretilen ürünleri tüketenlerin diğer gruba (normal şekerle üretilenleri tüketenlere) göre 7 kat daha fazla karaciğer yağlanması gösterdiği tespit edilmiştir.  Hazır gıdaların fazla tüketilmesi ile toksik etki yapan çeşitli kimyasallar da insan bünyesine girmekte, adeta mide toksik madde çöplüğü haline gelmektedir.  Bütün bunlar obez yapan etkenler arasındadır. Teknolojinin getirdiği hayat şekline paralel olarak gelişen ayaküstü beslenmenin toplumda yaygınlaşmasına ile obez olan insanların oranı artmıştır.

Bizim kilo almamızda bir etken de beyaz undan yapılan ekmeği çok tüketmemizdir.  Ülkemizde kişi başı yılda 150 kg. ekmek tüketimi ile dünya sıralamasında ilk sırada yer alıyoruz.  Buğday unundan yapılan ekmek tüketimi eskiden de fazla idi, ancak eskiden bu kadar insanımız kilolu değildi.  Zamanımızdaki ekmeklerle dedelerimizin yediği ekmekler aynı değildir.  Dedelerimizin, diğer bir ifade ile atalarımızın ekmek yaptığı buğday unları Anadolu’da yetişen, yerli buğday unları olup,  katkı maddeleri de ihtiva etmiyordu.  Artık ülkemizde yetiştirilen buğdaylar tohumları dışardan gelen hibrit tohumlardır.  Bunların özellikleri yerli buğdaylarla aynı değildir.  Buğdayın yetiştirilmesinde ve tanelerinin depolamasında çeşitli kimyasallar kullanıldığı gibi, buğday unu ve hamuruna çeşitli katkı maddeleri eklenmektedir.  Bu katkı maddeleri ile hazırlanan ekmekler hem iştahımızı artırmakta hem de sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.  Bu şekilde çok tükettiğimiz ekmekler bize kilo olarak yansımaktadır.

Unlu mamulleri de çok tüketiyoruz.  Pide, lahmacun, pizza, hamburger,  börek,  simit vb. gıdalar hemen hemen her bölgemiz de en çok tüketilen besinler arasındadır.  Bütün bu yiyecekler genellikle lezzetli olduğu için iştahı kabartmakta ve bu yüzden çok yenmektedir. Bu yüzden adı geçen unlu mamulleri daha çok yiyor, neticede yağlanıyoruz.  Yağlanma önce iç organlarda başlar, sonra göbekte ve diğer organlarda birikerek hoş olmayan görüntüler ve durumlar ortaya çıkmaktadır.

Kilo almada ikinci önemli etken fiziksel aktivite eksikliğidir.  1980’li yıllarda başlayarak köylerden şehirlere akım başladı, adeta köyler boşaldı.  Köylerde kalanların çoğu da artık üretmemeye başlamış,  dolayısıyla üretmeden tüketme köylerde de giderek yaygınlaşmıştır.  Kısaca tembelleştik, daha az hareket etmeye başladık, yediğimiz kalorili besinleri yakamayarak gitgide fazla kilolu insanlarımızın oranı arttı, neticede bu bizi dünya obezite sıralamasında ön sıralara yerleştirdi

Son yıllarda gelişme çağında olan çocukların sağlıklı beslenme yerine kalori bakımından zengin fast-food türü yiyecekleri ve bunlarla birlikte gazlı içecekleri tüketmeye yönelmeleri endişe edicidir.  Bugün orta yaş ve ileri yaş grubu insanların çocukluk dönemleri ile şimdiki çocuklar karşılaştırılacak olursa,  çok büyük fark ortaya çıkar.  Artık çocuklar kısa mesafede de olsa okullarına yürüme gitmiyor, hayvanların peşinde koşmuyor ve sokaklarda oynamıyorlar.  Zamanlarının büyük bir kısmını bilgisayar başında, televizyon karşısında ya da ellerinde akıllı telefonlarla hareketsiz geçirmektedirler.  Bu yüzden ülkemizde obez çocukların oranı sürekli artmaktadır.

Sonuç

Fazla kilo, diğer bir deyimle obezite modern çağın hastalıklarından biri olup, insanların hayat kalitesin olumsuz etkilemekte ve ömrünü kısaltmaktadır.  Bu hastalığa yakalanmamak ya da yakalanılmışsa,  kurtulmak insanın kendi elindedir.  Sağlıklı, dengeli beslenmek ve yeteri kadar fiziksel aktivite yapmak kilo sorunu çözmede en önemli etkendir.  İlkokuldan başlayarak eğitim kurumlarında bu konu ders müfredatlarında yerini almalıdır.   Türk toplumunun beslenme ve fiziksel aktivite konusunda yeterli bilgi ve bilince sahip olmasını sağlayacak şekilde devlet ve özel kurumlar gerekli program ve düzenlemeleri yapmalı,  kısaca halkımız konunun hassasiyetini kavrayacak şekilde bilinçlenmelidir. Türk’ün atası büyük önder Atatürk, bilhassa gençlerin sağlıklı olması ve spor yapması üzerinde çok durmuş ve yeri geldiğinde gerekli uyarıları yapmıştır.  Bu konuyu O’nun güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum. ‘Türk gençliği sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır’. Saygılarımla.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.