ULUSAL EGEMENLİK

Share

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 20 Nisan 1920 tarihinde kuruluşu Mustafa Kemal Paşa’nın “Genel Stratejisi” içerisindeki “Siyasi Strateji”sidir. Öteki aşamaları ise “Askeri Strateji” ve “Jeo-Politik Strateji”lerdir. Bu kararların çok önceki gelişmelerden sonraki öngörülerle tasarlandığını biliyoruz. Samsun’a çıkmadan önce Şişli’deki evinde çalışma ve görüşmeler yaptığı günlerde Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Şakir Paşa katına(makam) çağırır. Ordu Müfettişliği görevi ile ilgili uzun bir görüşme sonunda; “Kazım Paşa yüzüme baktı:

 

– Bir şey mi yapacaksın?

– Kulağını bana doğru uzat dedim… Evet, bir şey yapacağım. Bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım!

Kazım Paşa güldü:

– Vazifemizdir, çalışacağız!” sözleri Mustafa Kemal Paşa’nın anısıdır.(1)

 

Aynı görevlendirme görüşmelerinin biri de 14 Mayıs 1919 günü Erkan-ı Harbiye Reisi(Genelkurmay Başkanı) Cevat Paşa da varken Sadrazam(Başbakan) Damat Ferit Paşa’nın katında yapılır. “ Sadrazamın konağından çıktıktan sonra, Cevat Paşa ile kol kola, karanlıkta Nişantaşı Caddesi’nden Teşvikiye’ye doğru sık adımlarla ilerliyorduk. Cevat Paşa samimi bir lisanla bana sordu:

– Bir şey mi yapacaksın Kemal?

– Evet Paşam, bir şey yapacağım!

– Allah muvaffak etsin!

– Mutlaka muvaffak olacağız!

Birbirimizden ayrıldık.”(2)

Bu saptamayı Nutuk’tan destekleyelim: “ Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanması kararımızı ve bu kararın uygulama şeklini gösteren bir bildirimi 19 Mart 1920’de, yani İstanbul’un işgalinden üç gün sonra yayımladım. Bu konu hakkında iki gün kadar komutanlarla telgraf başında fikir alışverişinde bulunarak görüşlerini aldım. Ben ilk yazdığım taslakta ‘Kurucu Meclis’ deyimini kullanmıştım. Amacım da toplanacak meclisin ilk anda ‘rejim’i değiştirmek yetkisiyle donanmış olmasını sağlamaktı. Ancak bu deyimin kullanılmasındaki amacı gereği gibi açıklayamadığım veya açıklamak istemediğim için, halkın alışmadığı bir deyimdir diye, Erzurum ve Sivas’tan uyarı aldım. Bunun üzerine ‘olağanüstü yetkilere sahip bir meclis’ deyimini kullanmakla yetindim.” (3)

 

Başka bir kaynaktan: “ Mustafa Kemal Paşa ile buluştuk. O akşam yemeğinde beraberdik. ‘ İstanbul’un işgal tarihi olan 16 Mart’tan üç gün sonra makine başında bütün komutanlarla görüştüm. Görüşlerini aldım. Ankara’da bir meclis kurulu açmak kararlaştırılmıştı… Bilirsin ya, kaç kez söyledim; İstanbul’da meclis olmaz, sonucu çok tehlikelidir.”(4)

 

Bu siyasi stratejinin, genel strateji ile uyumunu askeri strateji de görmekteyiz; “Hattı Müdafaa Yoktur, Sath-ı Müdafaa Vardır, O Satıh Bütün Vatandır!” Büyük Millet Meclisi’nin açılması, milletvekillerinin seçim yöntemi ve kararların alınması dikkate alındığında “Sath-ı Müdafaa”nın siyasi anlamda tüm ulusun yönetimde hak sahibi olduğu yönetim biçimi olan “Cumhuriyet”i amaçladığı açıktır. Yani Cumhuriyet’in duyurulması(ilanı) da tasarımlanmıştır.

 

Sakarya Meydan Şavaşı’nda duyurulan bu strateji bir karşı koyma(savunma) gereksiniminden kaynaklanmamıştır. Kesin bir saldırının özenle ve akıllıca tasarımlanmış örneğidir. Askeri Stratejinin, anlaşmış(itilaf) devletlerin “piyon”u Yunan askeri kuvvetlerinin Sakarya’ya kadar çekilerek savaşçı birliklerinin gereksinimlerinin yollarının kesilip, umarsız(çaresiz) bırakılarak yok edilmeleri ve bu amaca ulusça ulaşmanın adıdır “Hattı Müdafaa Yoktur, Sath-ı Müdafaa Vardır.”

İşte “Genel Strateji” bu anlayış üzerine oturtulmuştur. “Amasya Genelgesi”nde duyurulduğu şekliyle: “Milletin kaderini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

 

Mustafa Kemal Paşa, “Otokrtatik ve Teokratik Yönetim”den, “Ulusçu, Akılcı, Bilimci ve Demokratik Yönetim”e geçişin stratejisini siyasi, askeri ve coğrafi anlamlarda tasarlamıştı ve bu tasarımın temeline “Türkçülüğü” koymuştu. “ Aziz milletime tavsiyem odur ki, sinesinde yetiştirerek başının üzerine kadar çıkaracağı yöneticilerinin kanlarında ve vicdanlarındaki cevher-i asliyeyi tahlil etmekten bir an için feragat etmesinler.” Sözü bu anlayışının en yalın duyurusudur.

 

Demokrasi anlayışını da anlamalıyız: ” Demokrasi, esas itibariyle siyasi mahiyettedir, onun amacı ulusun; Yönetenler üzerindeki denetleme egemenliği sayesinde siyasi özgürlüğü gerçekleştirmektir.” “ Demokrasi fikridir, bir kafa meselesidir.” “ Demokrasi, memleket aşkıdır, aynı zamanda babalık ve analıktır.” “Sonuç olarak demokrasi eşitlikçilikdir.” (5)

 

23 Nisan 1920’nin, “Ulusal Egemenlik” yani Milli Hakimiyet kavramının temel dayanaklarının yeterince açıklandığı düşüncesiyle, “Çocuk Bayramı” duyurusuna da açıklık getirmek gerekmektedir. Atatürk’ün tinsel(manevi) kızı Ülkü, yıllar yılı Tuna boylarından güneye doğru sürüklenen Türkler’in arasından Selanik’e öksüz ve yetim olarak gelmiş Vasfiye Hanımın kızıdır. Zübeyde Hanım uçmağa varıncaya dek yanında kalmıştır. Vasfiye Hanım savaştan sonra, yaşamış olduğu zorluklar karşısında Dolmabahçe’ye giderek Atatürk’ten yardım istediğini yardımcılarına iletir. Atatürk, Vasfiye Hanımı Ankara’da güvendiği bir demiryolu memuru ile evlendirir ve aynı yıl bir kız çocukları olur. Ülkü adını Atatürk verir. Ülkü, konuşmaya başladığı günlerde paratifo hastalığına yakalanır. Atatürk, Ülkü’yü Florya’ya götürerek özel sağaltım(tedavi) önlemleri aldırır. O’nun Ülkü’ye bağlılığı böyle başlar. Türk çocuklarını zeki olarak görür(6). 23 Nisan’ı Çocuk Bayramı olarak duyurmakla, Türk çocuklarının “Ulusal Egemenlik” kavramını belleklerine yerleştirmelerini ve olası Otokratik ve Teokratik yönetim girişimlerini kabullenmemelerini sağlamak istemiş olması güçlü bir olasılıktır.

 

Atatürk, yardımcılarından(Emir Subayı) Cevat Abbas Gürer’e Güneş Kulübü’nü kurdurur, kimsesiz çocukların korunması ve yetiştirilmesi için. Gürer’in bir 23 Nisan Bayramında Güneş Kulübündeki çocuklara söylevinin son cümleleri şöyledir: “ Sevgili çocuklarım; 23 Nisan, milli hakimiyetin temelinin atıldığı bugün çocuk, genç, ihtiyar her Türk’ün bayramıdır. 23 Nisan çocuk bayramından hikmet bu büyük günün nesillere bütün büyüklüğüyle intikal ettirilmesidir… Sizlerin o şafak kadar umut dolu baş ve vücutlarınızı cumhuriyete, millet ve memlekete uygun ve olgun tam bir Türk annesi ve eri olarak yetiştiğinizi görmekle pek mesudum… Sizlere düşen bir vazife de varsa Türk’e, Türklüğe layık evlatlar olarak çalışmaktır. Çok yaşayın geleceğin büyük adamları.”(7)

 

Şu bir gerçektir ki, Atatürk tasarladığı temel stratejinin; ulusal egemenlik anlayışının, tam bağımsızlık kavramının kaynağını yüzyıllardır kutlu Türk uygarlığının katmanlarından süzülerek gelmekte olan yüksek bir anlayışa dayandırmıştır: “ Türk milleti eski tarihlerinde, meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet reislerini intihap(seçmek) etmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar merbut(bağlı) olduklarını göstermişlerdir. Son tarih devirlerinde Türklerin teşkil ettikleri devletlerde başlarına gelen padişahlar bu usulden ayrılarak müstebit(zorba) olmuşlardır”). Bu sözleri ile “Cumhuriyetin temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürüdür” saptaması tam uyum içinde değil mi?

 

Anlayana…

Anlamı ve kapsamı çok büyük olan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.

Küçük bir katkı ile..

Ben?

Adım Korkut

Ya da Bozkurt

Bilge de olur

Gökçe de

Türk’üm, yüzüm gülerce.

Siz de çocuk!

Öylece yüce

Akıl mı?

Sizde yüksekçe.

Yolbaşçınız bilim

Yüreğinizde özgürlük

Kabarsın yaşadığınızca.

Güleceksiniz siz de

Türk kaldıkça!..

(1) Atatürk’ün Kaleminden Hatırat Sayfaları, Kaynak Yy.,İst. 2016, sf.81

(2) Aynı Eser,Sf.86

(3) Nutuk, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2010, Sf.286

(4) Atatürk’le Beraber, Mazhar Müfit Kansu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019, Sf.566

(5) M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Prof. Dr. Afet İnan, Altınok Matbaası, Ankara 1969, sf. 22

(6) Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2018, Sf.213

(7) Aynı Eser, Sf.354

(8) M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Prof. Dr. Afet İnan, Altınok Matbaası, Ankara 1969, Sf.21

 

Yaşım; ya üç, ya da beş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.