SIRADANLAŞMAK

Share

 

 

 

Ne dersiniz?
SIRADANLAŞTIK MI?
 
2015 sonunda kaleme alıp paylaştığım bu yazı o zaman uzun olduğu için okunmadığından olsa gerek pek dikkat çekmemişti tekrar okunur temennisiyle taktirlerinize sunulur…
 
SIRADANLAŞMAK
 
Sıradanlaşmak Ülkücü Hareketin bitiş süreci olabilir…
Sıradanlaşmak siyasi hayatta yaratıcılığı, farklılığı, kendine has özellikleri, özgünlüğü, adı ile özdeşleşen özellikleri ve en önemlisi ebediliği öldürür…
Sıradanlaşma: Sözlük anlamı bayağılaşma olarak verilse de bizim burada işlemek istediğimiz; özgünlüğün kaybedilmesi, farklılığın, kendine has olan oluşmuş algının kaybedilmesi, alelade sıradan hale gelme işlenecektir.
 
Sıradanlaşma, günümüzün en önemli problemlerden biridir. Bireyler açısından, bazıları; evi, işi ve sınırlı meşguliyeti arasında sıradanlaşmaya mahkûm edilmiş gibidir. Bu hayat tarzı içinde, yeniliklere, sürprizlere, farklılaşmaya ve farklılıklara pek yer yoktur. Risk almayı sevmez, herkesin yaptığını denenmiş işleri, yolları kendisi için yeterli görür.
 
Kişinin varlık sebebi ile buluşması, sürdürebilmesi için bu sıradanlaşma kumpasından kurtulması gerekir. Herkes kendi yerini iyi doldurabilmeli rolünü iyi oynayabilmelidir. Kendi yerini dolduramayanlar, başkalarının etki alanında varlıklarını kaybedebilirler. Başka bir ifade ile kendi senaryolarını kendi hikayelerin yazamayanlar başkalarının yazdığı senaryonun figüranı olur.
 
Her insan, özel ve güzeldir, öyle olmalı öyle kalmalıdır. Bu özel ve güzelliğe uygun atmosferleri oluşturmak kişinin vazifesidir, var olma nedenidir.
 
Toplumlar ve cemiyetler için de aynı tehlike mevcuttur ve tehlike söz konusudur. Sürdürülebilirliğin ve varlığın korunması için en büyük tehlikedir “sıradanlaşma” !..
 
Gündelik Hayatta Sıradanlaşma;
 
Siyasi mücadelede, cemiyetler için toplumsal açıdan tanımlanan sorumluluklar, içerisinden geçilen dönemin özelliklerinden ayrı düşünülemez. Gündelik mücadelenin düzenlenmesinden tutun da politikada kullanılan araçlara, seçilen yol ve yöntemlere kadar bu böyledir.
 
Büyük bir dava şuuru, emek ve iradeyle yürütülen siyasal faaliyet “gündelik sonuçları” itibarıyla zayıf kaldığı/öyle algılandığı zaman, moral kırılmalara, tökezlemelere yol açabilmektedir. Burada tehlikeli olan bütün bu gelişmelerin “rutin” işler olarak algılanmasıdır. Yaşanılan zor şartlar altında yoğunlaşan tepki ya da zayıflayan destek ve irade beyanları, çoğu zaman siyasi faaliyeti içten güçsüzleştiren etkenlere dönüşmekte, azim/irade ve toplumca duyulan güveni giderek zayıflatmaktadır.
 
Günümüz şartlarının önümüze koyduğu tablo üzerinden baktığımızda, zor bir dönemin içinden geçtiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
Bugün içerisinden geçtiğimiz süreçte yaşanan bıkkınlık, bezginlik, durağanlık-dağınıklık, vurdum duymazlık, medya ve mahalle baskısının yarattığı toplumsal algı ve travma vb. sorunlar, gündelik siyasi faaliyetler bağlamında beklenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir.
 
Bu durumda, tarihi bağlarından bihaber olanlar, azim ve iradesi acz içine düşmüş olanlar çoğu zaman hayatın bu güçlükleri karşısında hızla karamsarlığa kapılabiliyor ya da tarihin bugün ortaya çıkarmış bulunduğu zorluklarla mücadeleyi kendi dar sınırları içerisinde algılayarak zorlanabiliyorlar.
 
Günü tarihin geniş penceresinden okuyamamanın yarattığı bu sorunlar, çoğu zaman siyasi sorumlulukları “sıradan işler” olarak ele almayla sonuçlanabilmektedir. Davamızın zorlu görevlerini omuzlayan, büyük bir emekle davayı sırtlayan kimi dava arkadaşlarımızda dahi yer yer böylesi duygular görülebilmektedir.
 
Siyasi çalışmalar, dava adamlığı, sıradan işler olarak ele alınabilmekte, dolayısıyla bu alanlarda öne çıkması gereken inanç, güven ve samimiyete dayalı inisiyatif alma azmi daha en başta kırılabilmektedir. “Her geçen seçim bir öncekinin tekrarı” yaklaşımı üzerinden akıp giden bu süreç, kişinin davasıyla olan ilişkilenişini de törpüleyen bir mekanizmaya dönüşebilmektedir.
 
Bu çerçevede inançla mücadele eden, siyasi mücadelenin sorumluluklarını omuzlayan her bir insanımızın; gün ile gelecek arasındaki ilişkiyi doğru kavrayabilmesi/ algılayabilmesi, bu süreç içerisinde kendi konumunu (misyonunu), sorumluluklarını yerli yerinde konumlandırması büyük bir önem taşımaktadır.
 
Günümüzün zor şartlarında hayata geçirilen/yerine getirilen her görevin geleceğe doğru atılmış bir adım olduğu bilinmeli, her yeni sorumluluğa bu bakış ve tutkuyla sarılan bir yaklaşım, günün zorlukları ile mücadele edebilme gücünü diri tutabilir. Zira zaman zaman rutin bir iş olarak algılanan her bir faaliyet, süregelen tarihi sürecin/misyonun bir parçasıdır. Aksi her durum mücadelemiz zaafa uğratmak, davamızı zayıflatmak anlamına gelecektir.
 
Sıradanlaşma Uzun ve Sancılı bir Ölümdür;
 
Sıradanlaşmak Ülkücü Hareketin bitiş süreci olabilir.
Zira sıradanlaşma özünde mevcut olana bağlanma, onunla bütünleşme, onunla yetinme sürecidir. Buradan hareketle Ülkücü Hareket içerisinde günümüzde beliren bu sinsi ve tehlikeli düşmana karşı mücadele asla bir kenara bırakılmamalıdır. Zira “sinsi ve tehlikeli” bu düşman süreç içerisinde, mücadelenin her alanında insanı eski olana, daha doğru bir tabirle, içerisinden geldiği “eski dünyasına” çeker.
 
Bilinci, duyguları, davranışları, refleksleri giderek sıradanlaşan kişi kendisini mevcut durumla bütünleşmiş bulur. Deyim yerindeyse sıradanlaşma bir dava bilinci açısından ölümden farksızdır. Çünkü sıradanlık ebediliğe, farklılıklara, özgünlüğe, sürekli gelişmeye, düşmandır; statükocudur, tutucudur. Her şeyden de önemlisi bir iradesizleşme sürecidir.
 
Oysa Ülkücü Hareket dinamiktir, sürekli gelişen büyüyen ve böyle olmak zorunda olan bir harekettir. Eskiyi geliştirme yeniyi inşa etme sürecidir. Maziden geleceğe, ezelden ebede kutsal bir köprüdür. Geleceğin halde/gün içerisinde planlanması, özümsenmesidir.
 
Maalesef içerisinden geçilen süreç ve onun zorluk alanları insanların inanç ve iradelerini güçsüzleştirmekte, umutlarını zayıflatmakta, tek yönlü düşünme ve hareket etme, sadece belirli noktalara/konulara odaklanma/takılma tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilmektedir. Böylesi bir durum mücadelenin yüzeyselleşmesine, dolayısıyla siyasi hareketin bir o kadar sıradanlaşmasına sebep olur.
 
Bilhassa son 1 Kasım seçimleri öncesi yürütülen ve seçim sonrası aynı şiddetiyle devam eden algı oluşturma ve karalama kampanyaları Ülkücü Hareket üzerinde seçim sonuçlarındaki oy düşüşünden çok daha ciddi ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
 
Ülkücü Hareket için En Önemli Tehlike Sıradanlaşma Tehlikesidir;
 
Düşünebiliyor musunuz Ülkücü Hareket sıradan bir siyasi harekete dönüşmüş.
 
Ülkücü Hareket deyince insanların, toplumun kafasında bir takım algılar, şimşekler çakar…
 
Ülkücü Hareket Millete güven düşmana korku veren bir harekettir…
 
Hayatında hiç Ülkücü hareket içinde yer almamış, hatta hep aleyhinde çalışmış kişilerin bile bilinç altında oluşmuş olan;
“Ülke dara düşerse Ülkücüler var”,
“Ülkücüler bu ülkenin sigortasıdır”,
“Dara düşersek ülkücüler var”.
 
Yada çok daha magazinleşmiş “Nerede bu Ülkücüler?”.
 
Bütün bunlar hepsi Ülkücü harekete çok farklı anlamlar, farklı misyon ve farklı görevler yüklemektedir…
 
Ülkemizde herkesin bilinçaltında zora düşersek bir kurtarıcı olarak görülen bir hareket, bir topluluk olarak görülür; Ülkücü Hareket.
 
Hep yedekte tutulur, sevilmese de, oy verilmese de, zoraki de olsa, korkuyla da olsa, endişeyle de olsa bir umut, bir sempati beslenir. Hep dimağlarda hep akıllardadır.
 
Toplumsal bezginliğe, umutsuzluğa, karamsarlığa karşı bir kalkandır o.
 
Geleceğinden endişelenmemek için İnsanların, Milletin, Ülkenin son umudu, son dayanağı, son sığınağıdır o…
 
Bütün bunlar Ülkücü Hareketi sıradan bir siyasi hareket olmaktan öte çok daha önemli kılar…
 
Ve bunların yok olması, kaybolması yok oluşun başlangıcı olabilir…
 
Sonuç Olarak;
 
Sıradanlaşma sorunu hayatın farklı alanlarında ve farklı biçimler altında karşımıza çıkabilmektedir. Kimi zaman sosyal yaşamda, kimi zaman aile ya da duygusal ilişkilerde birçok insanımızın alabildiğine sıradan bir yapıya dönüştüğünü görebilmekteyiz. Bunun bu haliyle bırakılarak kendiliğinden bir sürece terk edilmesi, sorunların göz ardı edilmesi, zamanla bu ilişkiler içerisinden sıyrılıp çıkamayan bireyleri bütün olarak kendi girdabına çekebilmekte ve zamanla tüketip bir kenara atmaktadır.
 
Geçmiş örnekler de gösteriyor ki birçok siyasi hareket uzun yıllara yayılan bu sorun alanı içerisinde yok olup gitmiştir. Zira bu süreç her aşamasında iradeyi zayıflatmakta, kişiyi akıp giden düzenin basit bir parçası haline getirebilmektedir.
 
Şayet bu tehlike fark edilmez, doğru analiz edilmez, sıradanlaşmaya karşı bilinçli ve topyekûn bir mücadele içerisine girilmez ise, dahası tehlike bütünlüğü içerisinde kavranamazsa Ülkücü kimliği ve Davayı içten içe kemiren bir tehlikeye dönüşebilir.
 
Dolayısıyla ulvi, ebedi, yenilikçi ve geleceğe ait olana düşman olan sıradanlık, adamsendecilik ve tek düzeliğe karşı mücadele acil bir görev olarak ele alınmalıdır. Bu sinsi fakat öldürücü düşmana karşı uyanık olmak, dahası amasız olmak, her Ülkücü için vazgeçilmezdir.
 
Çünkü önümüzde ancak bu bakışla ve büyük bir tutkuyla sarılarak gerçekleştirebileceğimiz tarihi sorumluluklar ve aşılmayı bekleyen zorlu bir mücadele durmaktadır. Bunun bilinci, fark edilmesi dahi sıradanlığı aşmak için yeterli bir nedendir…
 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
 
Yük. Müh. Hüseyin ÇAKIR, ARALIK, 2015, ANKARA
(Lütfen eleştiri ve görüşleriniz özel olarak belirtin, saygılarımla. huseyincakir55@gmail.com)

SIRADANLAŞMAK” için bir yorum

  • 10 Haziran 2020 tarihinde, saat 13:19
    Permalink

    Hüseyin bey yazınız çok doğru ve yerinde tespitler içeriyor. Üslûbunun fikrî olarak belli bir seviyenin üstünde olduğu kesin. Benim tek bir konuda acizane elestirim var. Mutlak anlaşılması gereken bir konu olduğunu düşündüğümden cümleleri daha kısa net ve vurucu bir sekle sokmalısınız. Hani hocalarımız der ya kafasına dank edesiye. Meramımı anlatabildim mi bilmiyorum. Selamlar.

    Yanıtla

Nevin Nuhoğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.