Adımız – tarihimiz – ülkemiz: Tarihimiz

Share

   Ahmet Bican Ercilasun  

 

Anadolu’ya Giriş – Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’nun kısa tarihi

Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da ayrı bir devlet kurma talebinde bulunan Kürtçü ve bölücülerin iddialarına göre Kürtler bu bölgenin otokton halkı idiler ve Türkler gelerek onların topraklarını işgal ettiler. En basit tarih bilgisine sahip olanlar bile Türklerin Anadolu’yu Bizans’tan aldığını bilirler. Ancak propaganda, zihinleri o derece istila etmiştir ki bu apaçık gerçekleri dahi izah etmek mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bu bölümde Türklerin gelişi ve söz konusu bölgelerin tarihi kısaca anlatılacaktır.

Selçuklulardan önce de Türkler zaman zaman Anadolu’da görünmüşlerse de asıl yerleşme Selçuklular zamanında olmuştur. Selçuklu Türkleri Anadolu’yu Bizans’tan alarak vatan toprakları hâline getirdiler. Bu vakıanın safhaları çok kısa olarak şöyle özetlenebilir.

Anadolu’daki ilk Selçuklu-Bizans savaşı 1048 yılında Hasankale önlerinde oldu. Savaşı kazanan Türkler Erzurum’u aldılar; Van’dan Trabzon’a kadar olan sahada yayıldılar (Kafesoğlu 1964: 365). 1060-1061 yıllarında Türkmenler Ahlat, Muş, Malatya üzerinden ilerleyerek Sivas’ı almışlar ve Bizans kuvvetlerini bozguna uğratmışlardır (Kafesoğlu 1964: 368). 1064’te Alparslan, Bizans’a bağlı bulunan Ani’yi fethetti ve Kars’a girdi (a.y.). Selçuklu kumandanlarından Afşın Beğ, 1067 yılında Malatya civarında bir Bizans ordusunu bozguna uğratmış ve Kayseri’ye kadar uzanmıştır (a.y.). Romanos Diyogenes’in Türkleri Anadolu’dan çıkarmak için harekete geçmesi üzerine 1071’de meşhur Malazgirt Savaşı olmuş ve bu savaştan sonra Selçuklu Türk kumandanları önlerine çıkan Bizans kuvvetlerini yene yene birkaç yıl içinde Üsküdar’a kadar gelmişlerdir (a.y.).

Selçukluların fetihleri sırasında Anadolu topraklarında sadece bir Kürt emirliği vardır: Mervânîler. 990’da kurulan ve genellikle Diyarbakır’ı, bazen de Silvan’ı merkez edinen Mervânî Emirliği bu merkezler dışında Mardin, Hasankeyf, Cizre ve civarına hükmediyordu. Ancak bağımsız değildiler; Büveyhîler yoluyla Abbasîlere bağlı idiler. Selçuklular 1055’te Büveyhîleri ortadan kaldırınca “Mervânî emîri Mansur, 1058 yılında kendi arzusu ile” Selçuklulara tâbi oldu. Dönemin ana kaynakları olan İbnülesir’de de, Ebulferec Tarihi’nde de bu husus belirtilmiştir (Koca 2011: 148, 182). Ancak Mervani emiri Mansur, tâbi olmanın gereklerini yerine getirmediği için Diyarbakır ve çevresi 1085’te Selçuklu Melikşah tarafından doğrudan Selçuklu topraklarına katılmıştır. Diyarbakır’ın alınışı sırasındaki şu olay ilgi çekicidir. Mervani emiri Mansur, Ebû Sâlim adlı bir Hristiyan’ı vezir yapmıştı. O da memuriyetlere hep Hristiyanları getirmiş ve Müslümanlara çok zulmetmişti (Koca 2011: 149). Diyarbakır Selçuklular tarafından kuşatılınca “Diyarbakır halkı Melikşah lehinde tezahürata girişerek ve Hristiyanların evlerine hücum ederek onlardan ve Ebû Sâlim’den intikam almağa başladılar. Bu suretle Âmid 1085 Eylül başında Selçuklulara teslim oldu.” (Turan 1969: 159).  Mervânî sülalesi Kürt asıllı olmakla beraber Arapça konuşuyordu ve 983 yılında Diyarbakır’ı zapt etmişti (Öztuna 1996: 23-24); idare ettikleri bölge halkı da çoğunlukla Arap idi. Yukarıdaki olaydan da anlaşılacağı üzere şehirde hatırı sayılır Hristiyan da bulunmakta idi.

Selçuklu Türklerinin fetihleriyle birlikte Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da birçok Türk Beğliği kuruldu. Bunlarla ilgili olarak Osman Turan’ın eserlerinde ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayınlarından olan “Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu” adlı eserde de özet bilgiler bulunabilir. Bu beğliklerle hâkim oldukları yerler ve tarihler aşağıda gösterilmiştir:

Saltukoğulları (1072-1202): Erzurum, Bayburt, Tercan, Kemah ve çevresi.

Mengüçekoğulları (1080-1228): Erzincan, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar ve çevresi.

Dilmaçoğulları (1084-1393): Bitlis ve Erzen.

Yınaloğulları (1098-1183): Diyarbakır ve çevresi.

Sökmenoğulları / Ahlatşahlar (1110-1207): Malazgirt, Ahlat, Erciş, Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Silvan, Muş ve çevre ilçeleri.

Çubukoğulları (1085-1113): Harput, Palu, Arapgir, Çemişkezek ve çevresi.

Artukoğulları (12-15. yüzyıllar): Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, Silvan, Harput ve çevresi.

Yukarıda sayılan ilk Türk devletlerinden sonra Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’nun tarihi ve hangi Türk devletlerinin hâkimiyetinde bulunduğu konusu da özet olarak şöyledir.

1077’de İznik’te kurulup daha sonra Konya’yı merkez edinen Anadolu Selçukluları bir yandan Bizans ve Haçlı ordularıyla savaşırken bir yandan da Anadolu’nun diğer yerlerini idare etmişler ve 12. yüzyılın sonlarından itibaren yukarıda sayılan beğlikleri idareleri altına alarak Anadolu’da Türk birliğini sağlamışlardır. Ancak 1243 Kösedağ savaşından sonra bütün Anadolu’nun hâkimiyeti İlhanlılara geçer ve bu durum İlhanlıların yıkıldığı 1336 tarihine kadar devam eder. İlhanlılardan sonra Doğu ve Güney-Doğu Anadolu Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletlerinin topraklarıdır. 1365-1469 yılları arasında hüküm sürmüş olan Karakoyunlular önce Musul, Van Gölü çevresi ve Erzurum’a hâkim olmuşlar; daha sonra bütün Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile birlikte Irak, İran ve Kafkasya’ya da hâkim olarak büyük bir Türk devleti hâline gelmişlerdir. 14. yüzyılın ortalarında Diyarbakır ve çevresine hâkim olan Akkoyunlular ise 1469’da Karakoyunluları yıkmışlar ve onların sahip oldukları bütün topraklara sahip olmuşlardır. Akkoyunlu hâkimiyetine 1508’de Safeviler son verir. Akkoyunluların resmî tarihi, Kitâb-ı Diyarbekriyye adını taşımaktadır.

Kısa süre Safevi Türk devletinin elinde kalan Doğu ve Güney-Doğu Anadolu 1514 Çaldıran ve 1516-17  Mercidâbık ve Ridâniye zaferlerinden sonra Osmanlı Türklerinin eline geçer.

Kürt kökenli vatandaşlarımız ve Anadolu

 Yukarıdaki kısa tarihçeden anlaşılmış olmalıdır ki Doğu ve Güney-Doğu Anadolu  Kürt kökenli vatandaşlarımızın ana yurdu değildir. Türk kökenliler gibi onlar da Anadolu’ya dışarıdan ve sonradan gelmişlerdir. O hâlde Kürt kökenli vatandaşlarımızın ana yurdu neresidir? Bu bölümde bu konu üzerinde durulacaktır.

Kürtlerin ilk dönemlerinde yaşadıkları yerler hakkında bilgi veren kaynaklar Müslüman Arap coğrafyacıları ve tarihçileri tarafından kaleme alınmıştır. Bu kaynaklarda 11. yüzyıldan önce Kürt adlı bir topluluğun Anadolu’da yaşadıklarına dair hiçbir kayıt yoktur. Mesela haritacı ve coğrafya bilgini Arap gezgini İdrisi’ye (12. yy.) göre Kürtler Fars eyaletinde dört sancak hâlinde yaşamaktadır. İranlı coğraya bilgini İstahri (10. yy.) ve Memlük dönemi tarihçilerinden Makrizi (14-15. yy.)’ye göre de Kürtler Fars eyaletinde oturmaktadır. Mes’ûdi (10. yy.) ise Kürtlerin bir kolunun Kûfe ve Basra’da, diğer kollarının Musul, Şam gibi yerlerde bulunduğunu kaydeder. Bu konuda Ahsen Batur’un Kürdoloji Yalanları adlı eserinin 344-356. sayfalarında kaynaklara dayanan ayrıntılı bilgiler vardır. Kürt asıllı ilk sülale olan Mervâni’lerle birlikte 10. yüzyılın sonlarında az sayıda Kürt, Irak ve Fars bölgelerinden Diyarbakır ve civarına gelmiştir. Esasen o devirde bu sülaleler imkân buldukları yerde hâkimiyet kuruyorlardı. Nitekim son Mervani emiri Mansur, Diyarbakır elinden çıktıktan sonra İsfahan’da Selçuklu sultanının etrafında dolaşıp sızlanınca Melikşah da kendisine “Bağdat civarındaki Harbi kasabasını” ikta olarak vermiştir (Koca 2011: 172).  Daha sonraki Türk idareleri dönemlerinde de Irak ve Fars coğrafyalarından Anadolu’ya Kürt göçleri olmuştur. En yoğun Kürt göçleri ise Çaldıran savaşından sonra gerçekleşmiştir. Görüldüğü gibi Mervâniler zamanındaki az sayıda Kürt göçünü hariç tutarsak Kürt kökenli vatandaşlarımızın Anadolu’ya gelişi hep Türk idareleri dönemlerindedir. Nitekim Cumhuriyet döneminde, özellikle son 30-40 yılda Kürt kökenli vatandaşlarımızın Diyarbakır, Urfa, Van, Bingöl şehir merkezlerine göçtüklerini de biliyoruz.

Bilindiği üzere 1965’e kadar genel nüfus sayımlarında ana dil sorulmuştur. 1965 sayımına göre Türkiye nüfusunun % 90.11’inin ana dili Türkçe, % 7.07’sinin ana dili Kürtçe, % 0.48’inin ana dili Zazaca olarak tespit edilmiştir. Daha sonra muhtelif araştırma şirketlerinin yaptıkları anketlerden başka elimizde herhangi bir veri bulunmamaktadır. Bu araştırmalarda da çelişkili sonuçlar görülmektedir. Çelişkilerin, yöntem hataları veya eksikliklerinden kaynaklanması mümkün olduğu gibi, taraflı yaklaşımlardan da kaynaklanması mümkündür. Bu sebeple devletin nüfus sayımıyla veya başka bir yöntemle gerçek sayıyı tespit etmesinde fayda vardır.

Doğu ve Güney-Doğu bölgelerinin adı ve idari birimleri

 Doğu ve Güney-Doğu Anadolu 19. yüzyıldaki kısa bir dönem (1848-1867) hariç hiçbir zaman Kürdistan adını almamıştır. Yukarıda kısaca özetlediğimiz tarihî olgunun sonucu olarak Doğu Anadolu Avrupalılarca uzun yıllar Turcomanie (Türkmen ülkesi) olarak anılmıştır. İlk olarak İç ve Doğu Anadolu için 12. yüzyılda Marco Polo bu tabiri kullanmıştır. Daha sonra 15. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar bütün Avrupa coğrafya literatüründe Doğu Anadolu Turcomanie olarak zikredilir (Pauthier, Le Livre de Marco Polo 1865: 35-36. -Koca 2011, 233’ten-). Batılılar Güney-Doğu Anadolu için Kürdistan tabirini ancak 19. yüzyılda kullanmaya başlarlar.

Diyarbakır, Siirt, Mardin, Urfa ve çevresi Hz. Ömer devrinde İslam Devleti topraklarına katılmış, Emeviler ve Abbasiler devrinde de Türkler gelinceye kadar bu devletin sınırları içinde bulunmuştur. Arap idaresi döneminde Yukarı Mezopotamya üç idarî bölgeye ayrılmıştı. Harran, Urfa, Rakka, Suruç bölgesi Diyâr-ı Mudar; Nusaybin, Cizre, Sincar bölgesi Diyâr-ı Rabîa; Silvan, Diyarbakır, Erzen, Mardin, Siirt, Hasankeyf bölgesi Diyâr-ı Bekr adını taşıyordu. Mudar, Rabîa ve Bekr, Arap asıllı sülale adlarıydı (Koca 2011: 147). Görüldüğü gibi Arap döneminde bölge Kürdistan veya Diyâr-ı Kürd olarak adlandırılmamıştır.

10. yüzyıldan itibaren bölgenin bazı kısımları Bizans idaresine girer. Bizans dönemindeki idari teşkilatlara thema adı verilir. Yüzyıllarca Anadolu’yu idare eden Bizans devletinin themaları arasında Kürdistan anlamına gelebilecek, Kürt adıyla ilgili hiçbir isim yoktur. Mesela 899-911 yılları arasında Yukarı Fırat havzasındaki themanın adı Mesopotamia, 1032-1086 arasında Urfa bölgesindeki themanın adı Edessa, 1021-1071 arasında Van gölü ve civarındaki themanın adı Vasprakania idi.

Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I – Anadolu’nun İdari Taksimatı” adlı eserinde Türkler döneminde bölgenin idari taksimatı ve adları yerli ve yabancı kaynaklara dayandırılarak uzun uzun anlatılmıştır. Konuyu birkaç örnekle kısaca şöyle özetleyebiliriz.

Doğu Anadolu ile Güney-Doğu Anadolu’daki ilk Türk devletleri olan Anadolu Selçukluları, Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerinde de bölge için Kürdistan adı kullanılmamıştır. Bu dönemlerde Diyarbakır ve çevresi Diyarbekr olarak geçer.

Osmanlı dönemine gelince. Çaldıran savaşından hemen sonra 1515’te Diyarbekir Beğlerbeğiliği kurulur. 16. asırda bölgedeki beğlerbeğilikler, kuruluş tarihleri ve merkezleri şöyledir: Diyarbekir (1515 – Âmid), Haleb (1516 – Haleb), Zülkadriye (1522 – Maraş), Erzurum (1533 – Erzurum), Van (1548 – Van), Çıldır (1578 – Çıldır), Kars (1580 – Kars). Bu beğlerbeğilikler daha sonra vilâyet adını alır. Vilâyet-i Diyarbekr, Vilâyet-i Erzurum gibi. Görüldüğü gibi beğlerbeğilikler ve vilayetlerin hiçbiri de Kürdistan adını taşımamaktadır. 19. yüzyıl başlarında bölgede Maraş, Diyarbekir, Sivas, Erzurum, Çıldır, Kars ve Van eyaletleri vardır; yani Kürdistan diye bir eyalet yine yoktur (Baykara 2000: 104-106).

Osmanlı döneminde Kürdistan adıyla bir eyalet ilk defa 13 Aralık 1847’de kurulur; o da 20 yıl sürer ve 1867’de kaldırılır. Bu eyalet, Muş, Van, Hakkâri, Cizre ve Diyarbakır’dan oluşmaktadır (Baykara 2000: 111, 118). 1867’ den itibaren bölge yine Van Valiliği, Diyarbekir Vilâyeti adlarını alır. Bu durum, 1876 ve 1908 yıllarına ait salnâmelerden açıkça görülebilir.

KAYNAKLAR

 Alaaddin Ata Melik Cüveyni (1988), Tarih-i Cihan Güşa (Çeviren: Mürsel Öztürk), Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

Atsız, Çiftçioğlu N. (1949), “Âşıkpaşaoğlu Tarihi” Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, Türkiye Yayınevi.

Batur, Ahsen (2011), Kürdoloji Yalanları, İstanbul, Selenge Yayınları.

Baykara, Tuncer (2000), Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I – Anadolu’nun İdari Taksimatı, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Bülbül, Tuncay (2011), Mensur Bir Hikâye: Tarih-i Mısr-ı Cedîd – İnceleme-Metin, Ankara, Grafiker Yayınları.

Büyük Türk Klâsikleri, Cilt 2, 4, 7, 9 (1986-1989), İstanbul, Ötüken-Söğüt Yayınları.

Ercilasun, Ahmet B. (2007), Makaleler – Dil-Destan-Tarih-Edebiyat (Yayına hazırlayan: Ekrem Arıkoğlu), Ankara, Akçağ Yayınları.

Ercilasun, Ahmet B. – Akkoyunlu Ziyat (2014), Kâşgarlı Mahmud – Dîvânu Lugâti’t-Türk – Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.

Howard, George William Frederick (1978), Türk Sularında Seyahat (Çeviren: Şevket Serdar Türet), İstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser.

Kafesoğlu, İbrahim (1964), “Selçuklular”, İslâm Ansiklopedisi, 104. cüz, İstanbul, Millî Eğitim Bakanlığı yayını.

Kargı Ölmez, Zuhal (1996), Ebulgazi Bahadır Han – Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü), Ankara, Simurg Yayınları.

Koca, Salim (2011), Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Ankara, Berikan Yayınevi.

Kültüral, Zühal – Beyreli, Latif (1999), Şerîfî Şehnâme Çevirisi, Cilt-I (Giriş – Metin), Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.

Liu Mau-Tsai (2006), Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri (Çeviri: Ersel Kayaoğlu – Deniz Banoğlu), İstanbul, Selenge Yayınları.

Müller, Mrs. Max (1978), İstanbul’dan Mektuplar (Çeviren: Afife Buğra), İstanbul, 1001 Temel Eser.

Öztuna, Yılmaz (1996), Devletler ve Hânedanlar – Türkiye (1074-1990), Cilt II, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

Şeşen, Ramazan (1998), İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Devletleri, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Taberî I*** (1955), Milletler ve Hükümdarlar Tarihi (Çevirenler: Zâkir Kadirî Ugan – Ahmet Temir), Ankara, Maarif Vekâleti yayını.

Taşağıl, Ahmet (1995), Gök-Türkler, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Thévenot, Jean (1978), 1655-1656’da Türkiye (Çeviren: Nuray Yıldız), İstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser.

Tott, Baron de (1970?), Türkler – 18. y.yılda (Çeviren: M. Reşat Uzmen), İstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser.

Turan, Osman (1969), Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, Turan Neşriyat Yurdu.

Yıldırım, Dursun (2000), “[Ergene Kon] = [Erkin Kün] mü?”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten 1997, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.

Bilgi: Bu yazı https://millidusunce.com/misak/adimiz-tarihimiz-ulkemiz-tarihimiz/ den alınmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.